Bu yazı 20 Ekim 2022’de Politico dergisinde İngilizce yayımlanmış, Defne Orhun’un yaptığı Türkçe üzerinden 31 Ekim 2022 tarihinde Başak Çalı tarafından güncellenmiştir. 


Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşması herkes için önemli

BAŞAK ÇALI ve PHILIP LEACH*

*Başak Çalı ve Philip Leach Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi huzurunda Osman Kavala’yı temsil etmektedir.

Ukrayna’daki savaş, jeopolitika, enerji sıkıntısı ve enflasyon Avrupa sıcak gündeminin önemli meseleleriyken, insan hakları ve hukukun üstünlüğü unutulma tehlikesi altında mı? Böyle bir ortamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) itibarı ve hukuksuzca hapse atılan bir insanın akıbeti sahiden bir önem taşır mı? 

Bizler, insan hakları hukukçuları olarak, bunun çok önemli olduğuna hem içtenlikle inanıyoruz, hem de 65 yaşındaki siyasi tutuklu Osman Kavala’nın hukuki temsilcileri olarak, beş yıldır Silivri’de hapishanede tutulan Kavala’nın akıbetinin, sadece Kavala ve ailesi için değil, Türkiye’de ve Avrupa genelinde hukukun üstünlüğü ve insan haklarının geleceği açısından da son derece önemli olduğunu biliyoruz.

Sanat, kültür, çevre ve toplumsal hafıza alanında çalışmalar yürüten başarılı bir işadamı, sivil toplum aktivisti ve insan hakları savunucusu olan Osman Kavala, bu hafta (18 Ekim 2022) demir parmaklıklar ardında beşinci yılını doldurdu. Üstelik ömür boyu demir parmaklıkların ardında kalma tehlikesiyle karşı karşıya.

Kavala ilk olarak Ekim 2017’de, hükümete yönelik eleştiriler karşısında siyasi baskının arttığı bir dönemde tutuklandı. Meali bile zor anlaşılan bir iddianame ile, dört yıl öncesinde, 2013’te, tüm ülke çapında gerçekleşen Gezi Parkı protestoları ve 2016 yılındaki başarısız darbe girişimi ile bağlantılı olarak hükümeti ve hatta anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüsle suçlandı.

Bu tutukluluğun üzerinden iki yıl sonra, Aralık 2019’da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi öne sürülen suçlamaların tamamını inceledi ve bu suçlamaları destekleyen tek bir delile bile rastlanmadığı için Kavala’nın derhal tahliye edilmesini talep etti. Kavala hakkında yürütülen davanın barışçıl gösteri ve ifade özgürlüğü gibi temel hakları suç haline getirdiği sonucuna varan AİHM, bu girişimin “bir STK aktivisti ve insan hakları savunucusu olarak Kavala’yı susturmayı ve Türkiye’de benzer çalışmalar yürüten kesimleri caydırmayı amaçladığını” tespit etti.

Ne var ki bu kararın ardından Kavala özgürlüğüne kavuşamadı.

Kavala, hakkındaki bazı suçlamalardan birkaç sefer tahliye edildiyse de, AiHM’in “hukukun etrafından dolaşmak” olarak adlandırdığı manevralarla tahliyelerin hemen ardından, hiçbir yeni delil sunulmamasına rağmen, tek bir özgür gün yüzü görmeden tekrar tutuklandı.

Ardından, 2022 Nisanı’nda Kavala, bırakın hüküm giymeyi, tutukluluk için bile yeterli delil bulunmadığı yönünde AİHM tarafından varılan tespitlere rağmen, İstanbul’daki bir ilk derece mahkemesi tarafından Gezi Parkı protestolarıyla bağlantılı olarak ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezasına mahkûm edildi. Onunla birlikte, en az Kavala kadar masum -sivil toplum aktivisti, mimar, avukat, akademisyen ve film yapımcısı- yedi sanık daha kendisine yardım ve yataklık etmekten ötürü 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Halbuki Büyük Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Temmuz 2022’de Türkiye aleyhine tarihî bir karar daha verdi. Büyük Daire özetle, Kavala davasına yönelik 2019 yılında yaptığı incelemesinden beri değişen hiçbir şey olmadığını ve dolayısıyla Kavala’nın salıverilmesi gerektiğini saptadı.

Kendisi ve ailesi üzerinde yarattığı yıkıcı etki bir yana, Kavala davası artık Türkiye’nin Avrupa’daki yeri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiş bulunuyor. Ankara’nın, hukuka aykırı bir şekilde alıkonulan bir insan hakları savunucusunun salıverilmesi yönünde bir değil iki AİHM kararını uygulamamakta direnmesi, ülkeyi, AİHM’in ve onun tarafından verilen kararların otoritesini ve meşruiyetini koruması gereken Avrupa Konseyi’nin diğer 45 üyesi ile karşı karşıya getiriyor.

Bu dava, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Mart ayında Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesiyle sarsılan Avrupa insan hakları kurumlarının geleceği açısından da kritik bir sınav oluşturuyor.

Bu arada İngiltere’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşıtı sesler tekrar güçlenmeye başladı. Eski başbakan Liz Truss istifa etmeden önce AİHS’i geçersiz kılacak geniş ve kaygı veren yetkiler istemiş, İçişleri Bakanı Suella Braverman ise Britanya’nın Mahkeme’den tümüyle ayrılmasını savunmuştu. Yeni kurulan hükümet bu tutumu sürdürürse, İngiltere, Rusya ve Belarus ile aynı safta yer alma noktasına gelecek. 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Eylül ayında Kavala davası ile ilgili yaptığı değerlendirmesinde “Mahkemenin ve Sözleşme sisteminin otoritesini korumak” için Kavala’nın tahliye edilmesi gerektiği uyarısında bulundu. Fakat AiHM tarafından verilen iki karar ve bu kararların uygulanmasını sağlamak için sarf edilen üst düzey diplomasi, ne hukuki ne de siyasi açmazı çözdü.

Şimdi gözler, Kavala’nın hâlâ devam eden tutukluluğunu ve mahkûmiyet kararına ilişkin itirazı inceleyecek ve karara bağlayacak Türk yargısına ve hâkimlerine çevrilmiş durumda. Hukuken AiHM kararları uyarınca tahliyeyi sağlama yükümlülüğü altında olanlar onlar. Türkiye’de Osman Kavala’yı tahliye edecek hukuki cesareti gösterecek hâkimlerin varlığı, sadece Türkiye’de hukuk devleti için bir umut ışığı yakmakla kalmayıp, savaş, kayıp ve göçlerin damga vurduğu bir dönemde Avrupa’ya da iyimserlik hissi aşılayacaktır.